Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Enerji Stratejileri Uzmanı Prof. Dr. Adnan Midilli ile Suriye meselesini görüştük. İşte Prof. Dr. Midilli'nin Türkiye ve Suriye ile ilgili görüşleri ve açıklamaları:
Ülkemiz Üzerinde Oynanan Oyunların Amacı!
Prof. Dr. Midilli, “Yıllardır ülkemizin üzerinde oynanan oyunların amacı nedir biliyor musunuz? Tabii ki biliyorsunuz. Lakin ben yine bir kez daha hatırlatayım. Türkiye’yi ABD’nin sömürgesi yapmak değil. Rusya’nın sömürgesi yapmak da değil. Peki o zaman ne? Ülkemizi tamamen ortadan kaldırmaktır. Müslümanları ortadan kaldırmaktır. Bizleri bu topraklardan silip atmaktır. Üzülerek söylemek istiyorum ki, yıllardır bu amaçları gerçekleştirmek isteyen dahili ve harici düşmanlarımız eksik olmamıştır, bu topraklarda yaşadığımız sürece de asla eksik olmayacaktır.“ şeklinde cevap verdi.
Ülkemiz Sıradan Değil Stratejik Bir Ülke!
Konu hakkındaki açıklamalarına “Ülkemiz sıradan bir ülke değil bulunduğu konum itibariyle stratejik bir ülke” diyen Prof. Midilli “Ülkemizin jeo-politik, jeo-enerjetik ve jeo-kültürel konumu ve tarihi zenginlikleri diğer ülkelerin iştahını giderek kabartmaktadır. Bu topraklara hakim olan her yönden dünyaya hakim olur. Burada fiziki hakimiyetten bahsetmiyorum. Atalarımızın hakimiyet anlayışından bahsediyorum. Atalarımızın hakimiyet anlayışını bilmeyenleri de yeniden tarih okumaya davet ediyorum” şeklinde devam etti. Prof. Midilli “Şu anda bu topraklarda bizler varız. Bu “gelecekte dünyaya bizler hakim olacağız” anlamına gelmektedir. Batılı ülkeler bu amaca ulaşmak için tarihlerinden ders alarak üzerimize her türlü oyunları oynuyor ve çok uğraş veriyorlar. Bizler ise bu topraklara hakimiz yani birkaç adım öndeyiz. Artık hep önümüze bakmalıyız. Bizi geri baktıracak bir neden yok. Sadece tarihi gerçeklerimiz var onlardan da ders alarak yolumuza devam etmeliyiz. Çünkü batılı ülkeler bunu yapıyorlar. Stratejik önemimizi ve hakimiyetimizi kaybetmememiz gerekir. Şu anda unutmayalım ki, BÜYÜK USTASIYLA bu hedefe kilitlenmiş ve hızla ilerleyen bir Türkiye’nin varlığına şahit oluyoruz.” dedi.
Mısır'daki Durum Bir Darbedir
Prof. Midilli “Şimdi ülkemiz gündeminde canlı tutulmaya çalışılan ve bizi gerçek hedeflerimizden uzaklaştırmayı amaçlayan iki konu var. Biri Mısır meselesi. Diğeri Suriye meselesi. Mısır meselesi bir şekilde meşrulaştırılıyor. Mısırdaki meselenin özü darbedir. Seçilmişlere karşı yapılan bir darbedir. Batı ülkeleri bir samimiyetsizlik göstermiştir ve Mısır’daki duruma darbe diyememiştir. Mısırdaki darbenin ardında yatan gerçek islam alemine korku salmak ve “biz istediğimiz zaman sizi yönetiriz” imajını vermektir. Gezi olaylarıyla Müslümanlara ders vermek isteyen batılılar başarılı olamayınca Mısır’daki darbeyi planlamışlardır. Aslında Mısır’daki darbe ile gezi parkı olayları eş zamanlı planlanmış gibi gözüküyor. Aynı anda iki güçlü islam devletinde yapılacak olan darbelerle islam dünyasını 50 yıl daha sömürge gibi yönetmek amaçlanıyordu. Lakin Türkiye’de maya tutmadı. İnşallah bundan sonra da tutmayacak. Fakat doğru kaynaktan doğru bilgi almak inanılmaz önemli hale gelmiştir. Danışmanların vereceği her bilgi irdelenmeli, ayrıntılarıyla tartışılmalı ve istişare heyetleri tarafından özümsenmelidir. Aksi halde, tüm uğraşlar boşa gider Mısır’da olduğu gibi. Şimdi ülkemizin yöneticilerinin doğru kaynaktan doğru bilgi almalarının önemi on kat daha artmıştır. Kısacası, yerel, bölgesel ve ulusal bilgi kaynaklarına dikkat etmek gerekir. Zira, Mısır’da Mursi’yi yanıltan satılmış yerel, bölgesel ve ulusal danışmanları değil miydi?” dedi.
Suriye’de Soykırım Var!
Prof. Midilli “Suriye’deki olay iç savaştan öteye giderek soykırıma dönüşmüştür” dedi. Suriye’de önce bölgesel olaylar patlak verdi, Türkiye’nin sabrı ölçüldü. Sabır testini geçtik. Hatta topraklarımıza teröristler tarafından taciz ateşleri açıldı. Yine ülkemizin sabrı ölçüldü. Yine sabır savaşını ülkemiz kazandı. Suriye’de bölgesel ayaklanmalar iç savaşa dönüştü. Yine ülkemizin sabrı ölçüldü. Yine ülkemiz kazandı. Kazandığımızı nereden anlıyoruz? Bakınız ülkemiz dünya olaylarıyla ilgilenmeye devam etti. Enerjisini yerel olaylara yoğunlaştırmadı. Gelişme ve kalkınma programlarına sadık kalarak büyümeye ve kalkınmaya devam etti ve emin adımlarla da devam ediyor. Şimdi iç savaşın tamamen soykırıma dönüştüğü bir noktadayız. Artık sabrımızın son noktasına getirildik. Artık sabır dönemi bitti. Soğukkanlı düşünme ve davranma dönemi başladı. Şimdi bu noktadayız. Sabır döneminde duygusal tepkiler verdik. Artık duygusal tepki dahi vermemiz gerekiyor. Duygusallıktan kurtulup uluslararası diplomasinin kurallarıyla oyunu oynamamız gerekiyor. Uluslararası diplomaside bir bölünmüşlük var. Biz hangisini takip edeceğiz. Suriye konusunda artık kendi diplomatik kaide ve kurallarımızı başkalarının etkisinde kalmadan uygulamaya koymamız lazım. Savaş tamtamları çalan danışmanlara kulak vermememiz gerekir. Dünya neden şimdiye kadar bu aşamaya gelmiş olaya müdahale etmedi? Çünkü Suriye’de yanan petrol değil. Petrolün insanlıktan daha önemli olduğunu Irak’ta, Libya’da gördük zaten. O halde; Suriye’de yanan nedir? Şimdi Türkiye için ikinci oyun uygulamaya konuldu. Siz “Suriye’de bir iç savaşın olduğuna inanıyor musunuz?” Dünya enerji stratejilerini iyi biliyorsanız bunun bir iç savaş olmadığını kolayca anlarsınız. Suriye’de Başer Esad ülkesini savunuyor bu doğru. Ülkesini teröristlere karşı savunuyor bu doğru. Fakat bunu yaparken teröristlerin yanında yeralan masum halka karşı yaptığı katliam değil tam manasıyla bir “SOYKIRIM” dır. Soykırımın önlenmesi NATO’nun değil Birleşmiş Milletlerin ana görevidir. Fakat her nasılsa Birleşmiş Milletler bu soykırıma kayıtsız kalmıştır yıllarca. Bu olaya bir türlü soykırım diyememiştir. Ben buradan ilan ediyorum Başer Esad’ın Suriye’de yaptığı bir soykırımdır. Ve O kişi Bosna Canisi Sırp Kasabı gibi yargılanmalıdır. İnsanlık açısından baktığımda Suriye’de okuduğum tablo budur.” dedi.
Yeniden İki Kutuplu Dünya Mı?
Prof. Midilli “Suriye dünyayı yeniden kutuplu hale getiriyor” dedi. Prof. Midilli şöyle devam etti: “Suriye’deki olaylara masumane baktığımızda, madalyonun bir yüzünde SOYKIRIM olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Fakat madalyonun diğer yüzüne de bir bakalım. Başer Esad Suriye’yi kan gölüne neden çevirmiştir. Aslında Suriye olayı dünyanın yeniden kutuplaşmasını sağlamıştır. Bir tarafta batı ülkeleri diğer tarafta BDT-ÇİN ve yandaş ülkeler. Suriye’de galip gelecek taraf dünyanın kesinlikle hakim kutbu olacaktır. Burada bir beraberlik söz konusu olur mu? Aslında Suriye’deki beraberlik dünyayı kurtaracaktır, soykırımı önleyecektir, insanlığın yeniden nefes almasını sağlayacaktır. 1990’lı yılların siyasetçileri bu günleri okumakta çok yetersiz kaldı maalesef. Bu gün 2023’leri 2071’leri okuyabiliyorsak bu beraberliği sağlayacak olan kilit ülkenin Türkiye olduğu kanaati oluşuyor bende. Suriye’deki soykırımın sona ermesi için artık kilit ülke Türkiye’dir diyebiliyorum.
Bundan Sonra Türkiye Ne Yapmalı?
Türkiye savaş isteyenlerle savaş istemeyenler arasında bir noktada duruyor. Fakat bu noktanın uzaklığı her iki tarafa eşit uzaklıkta değil. Türkiye bu taraflardan hangisinde yer alırsa o taraf kesinlikle kazanacaktır, sonunda Türkiye kaybedecektir. Türkiye Jeo-enerjetik stratejiler ve menfaatler bakımından savaş istemeyenlerin tarafında yer almalıdır. Fakat jeo-stratejik menfaatler bakımından savaş isteyenler tarafında yer almalıdır. Bana göre, jeo-politik menfaatler bakımından her iki tarafa da aynı uzaklıkta kalmalıdır. Zaten Suriye’deki iç savaşın katliamlara Soykırıma dönüşmesi duygusal ülke Türkiye’nin sabrını taşırıp Suriye’deki bataklığa saplanmasını sağlamaktır. Bana göre stratejik olarak Suriye’ye bir operasyon yapılmamalıdır, lakin oradaki SOYKIRIM bir şekilde sona erdirilmelidir. Diplomasiyle sona erdirilmelidir. Yoğun diplomasiyle sona erdirilmelidir. Bana göre Türkiye acilen İstanbul’da Rusya, Çin, İran, Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere ve İsrail ülkelerinin temsilcilerini toplamalı, diplomatik bir yol haritası oluşturmalı ve İstanbul Kriterlerini geliştirerek Suriye’deki SOYKIRIM’ı önlemelidir. Ben hala konunun diplomasiyle çözüleceğine inanıyorum. Türkiye’nin son 10 yıldaki sıçrayışı bazı ülkeleri ürküttüğünden Türkiye’nin sıçrayışının engellenmesi için bir iki devleti feda etmek batı için çok önemli değildir. Unutmayalım ki, Muhteşem Osmanlıyı çökertmek için kaç tane ülke feda edilmişti!
Hazar-Akdeniz Enerji Koridoru mu?
Rusya’nın istemediği fakat batılı ülkelerin ısrarla istediği Hazar-Akdeniz enerji koridorunun oluşturulması Türkiye’nin sonunu hazırlar. Çünkü bu enerji koridoru için güvenli Kürt bölgesi gerekir. Bu sağlanırsa doğudan batıya enerji transferinde Türkiye by-pass edilecektir. Bu arada Türkiye’de yapılan enerji taşınım hatlarının amacı uzun vadede “Bu hain Planı anlamamızı önlemekten ibarettir”. Aksi olsaydı NABUCCO hemen uygulamaya konulurdu.
Tekrar ediyorum Suriye’ye yapılacak bir operasyonda Türkiye kesinlikle dışarıda kalmalıdır. Bu durumda çok dikkatli hareket etmek zorundayız. Bu gerçekleştiğinde göreceğiz ki, Suriye olayı bir şekilde anında kapatılacaktır. Bu sağlandığında da ABD ile İran arasında inanılmaz bir yakınlık başlayabilir. Bu yakınlığın amacı; ileride Türkiye ile İran’ı bir şekilde savaştırma amacından başka bir şey olmayacaktır. Şimdilerde dahi İran ile ilişkilerimizde stratejik ilişkilere dikkat etmek gerekir ve muhtemel savaş ihtimalini her zaman aklımızda tutmamız gerekir. Ben inanıyorum ki, hem Türkiye hem de İran tarihten gelen tecrübeleriyle batılı ülkelerin oyununa düşmeyecektir. Fakat mesele Hazar havzasından-Akdeniz’e güvenli bir Kürt bölgesinden geçen Hazar-Kuzey Irak-Kuzey Suriye-Akdeniz Enerji Koridoru olunca, batılı ülkelerin İran topraklarında yaşayan hazar kenarındaki Kürtler üzerinde bir menfaat çalışması yapmayacak diyemem. Tabii ki, bu durum ancak Kuzey Suriye’de bir Kürt bölgesi oluşturulursa söz konusu olacaktır. Zaten Suriye’deki olayların SOYKIRIM noktasına varmasının nedeni, bu bölgenin henüz tam olarak batılı ülkelerin istediği şekilde dizayn edilememesinden kaynaklanmaktadır.
Burada şunu ifade etmek isterim ki, batı enerjiye muhtaç. Bir şekilde enerjiyi almak zorunda. Batı ülkeleri kuzey enerji koridoruna sahip Rusya’nın güdümüne girmek istemiyor. Bunu batılı ülkeler adına ABD’de istemiyor. Bu durumda, batı ülkeleri enerjiyi almak için Türkiye’ye fazlasıyla muhtaç. O zaman Türkiye elindeki bu kozu çok iyi kullanmalı. Burada bir basit oyunu unutmamız lazım. Türkiye batılı ülkelerle masaya oturabilir. Batılı ülkeler Türkiye’ye “Hazar-Akdeniz enerji koridorunu oluşturacağız bu koridoru sen yöneteceksin. Suriye’ye bizimle bir şekilde girersen bu hakka sahip olursun” diyebilir. Bu hakkın Türkiye-İran çekişmesine kadar süreceğini de unutmayalım. Bu durumun, perde arkasında, Rusya’nın istemediği bir durum olduğunu her zaman bilmek gerekir. Batılı ülkelerin bu isteğine evet demek Rusya’yı karşımıza hatta tüm BDT ülkelerini karşımıza almak demektir. O zaman enerji hatları üzerinde hiçbir yaptırımımız olmayacaktır ve Türkiye itibarını ciddi anlamda kaybedecektir. Özetle, Türkiye elinde enerji kartını kullanarak diplomatik çalışmalarla Suriye’deki SOYKIRIM’ı kolaylıkla sona erdirebilir ve bir o kadar daha kuvvetlenir ve büyür.
Suriye’de Yanan Petrol Değil!
Şimdi tüm hesaplar “Türkiye’yi Suriye’deki ateş kuyusuna nasıl atarız” üzerinedir. Hatta “tüm müslüman ülkeleri bu kuyuda nasıl yakarız üzerinedir” hesaplar. Seçim bizim? Ya bu kuyuya girer BOP’un önünü açarız. Ya da bu kuyuya yandan bakar 2023’e güvenle hazırlanır, lider ülke konumumuzu kuvvetlendiririz. Geçmişte bir örnek yaşadık. Bazı stratejistler Irak batağına biz de girmeliydik dediler. Girmedik ne oldu gördünüz? 2023 hedeflerini koyduk ve dev gibi büyümeye ve gelişmeye başladık. Şimdi bu gücümüzü elimizden almak isteyen batılı ülkeler bizi Suriye batağına çekmek istiyor. Ben “asla” derim. Sonuç olarak; Bile bile bu kuyuya girmeyelim. Petrol yanan ülkelerdeki yangın kısa sürede söndürüldü. “Suriye’deki yangın neden hala söndürülmüyor” anlamıyor musunuz? Suriye’de açılan kuyuda yanan petrol değil Müslümanlıktır. Tüm Müslümanları bu kuyuda yakarak dünyanın tek hakimi olmaktır emperyalizmin amacı. Sonuç olarak; tüm dünya Suriye’de toplansa, tüm güçlerini orada toplasa da orada bir savaşın olması ve bir müdahalenin olması uzak bir ihtimal olacaktır Türkiye EVET demediği sürece.