Kemik iliğinde üretilerek kan dolaşımına geçen trombositlerin (kan pulcukları) temel görevi, damar yüzeyinde herhangi bir yaralanma meydana geldiğinde hasarlı bölgeyi kapatarak kanamayı durdurmak ve pıhtı oluşmasına öncülük etmektir. Kırmızı kan hücrelerinin 120 günlük ömrüne karşılık trombositlerin yarı ömrü, yaklaşık 4 gündür. Kemik iliğinde üretilentrombositlerin büyük çoğunluğu görevlerini yerine getirmek üzere kan dolaşımına salınırken bir kısmı ise dalak içerisinde depolanır.
Damar yüzeyinde bir hasar meydana geldiğinde, kanın damar dışına çıkmasını önlemek adına kan damarları kasılır, trombositler hasar bölgesine toplanır ve bir tıkaç oluşturur. Daha sonrasında ise o bölgede pıhtılaşma meydana gelir ve hasar oluşan bölgenin kapatılması gerçekleştirilerek onarım için zaman kazanılmış olur.
Trombositler genel olarak içinde bulundukları ortamda yapışmalarını sağlayacak yüzey özelliklerine sahiptir ancak damar duvarında herhangi bir hasar meydana gelmediği sürece yapışmadan kan dolaşımı boyunca hareket ederler.
Trombosit sayısı yaşa bağlı olarak değişkenlik göstermemekle birlikte ortalama olarak sayısının, milimetreküpte 150-400 bin trombosit olarak tespit edilmesi normal olarak kabul edilir. Gelişen kan sayım cihazları ile birlikte trombosit sayısına ilaveten ortalama trombosit hacmi (volümü) de hesaplanabilir.
Trombositler ile ilgili rahatsızlıkların tespiti için en sık kullanılan parametrelerden biri olan ortalama trombosit hacmi (MPV), trombositlerin boyutunun değerlendirilmesinde kullanılır ve kemik iliğindeki trombosit üretimi hakkında fikir verir. Yeni üretilen trombositlerin daha büyük olması nedeniyle MPV değerinde meydana gelen değişikliğinin altta yatan nedenine dair yol gösterici olabilir.
MPV değerinde değişikliğe neden olabilecek durumlar nelerdir?
MPV değerinin birimi femtolitre (fl) olup, normal değer aralığı 7-11 fl arasındadır.
Sigara kullanan kişilerde, hipertansiyon hastalarında, şeker hastalarında ve obez kişilerde, MPV yüksekliği tespit edilebilir.
Trombosit büyüklüğünün artması, kan damarları ile ilgili hastalıkların meydana gelmesine zemin hazırlayabilir. Beyne kan akışının kesilmesi (iskemik) sonucu meydana gelen inme vakalarında, olayın gerçekleşmesini takiben yakın zaman içerisinde yapılan laboratuvar testlerinde MPV yüksekliği tespit edilebilir.
Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi bağırsaklarda inflamasyon ile seyreden hastalıklara sahip kişilerde trombosit sayısında artış meydana gelirken, trombosit boyutlarının küçük olarak tespit edilmesi, MPV ölçümlerinin bu hastalıkların aktivasyonlarının değerlendirilmesi amacıyla kullanılabileceği düşüncesini gündeme getirmiştir.
Romatoid artrit, ankilozan spondiloartrit, sedef hastalığı, ailesel akdeniz ateşi ve Behçet hastalığı gibi inflamatuar rahatsızlıklarda trombositlerin harabiyete uğraması ile MPV değerinde değişiklikler meydana gelebilir.
Sınır değerinden daha yüksek değerler (mpv yüksekliği) makrotrombositopeni (normalden büyük ve sayıca aztrombositler) ile seyreden hastalıklarda görülürken, tespit edilen MPV düşüklüğü, kemik iliğinde trombositlerin üretimi ile ilgili bir soruna işaret ediyor olabilir.
• İmmün (idiyopatik) trombositopenik purpura (ITP)
Bu rahatsızlık sonrada kazanılan (akkiz) nedenlerle oluşur ve savunma sisteminin kendi trombositlerine karşı mücadeleye girmesine bağlı olarak ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. En çok çocuklarda görülür. 2-10 yaş arası çocuklar, hastalığın en sık karşılaşıldığı yaş grubunu oluşturur.
Hastalığın nedeni, savunma hücreleri tarafından üretilen antikorlarla işaretlenmiş trombositlerin dalak ve karaciğer gibi organlarda yıkılmasıdır. Bu durumu tetikleyen olay ise hastaların büyük çoğunluğunda virüslere bağlı oluşmuş bir hastalığın geçirilmesidir. Yıkımın artmasına karşı üretim artışı ile denge kurulmaya çalışılır ve bu çabanın etkinliği doğrultusunda trombositopeni (trombosit sayısının azlığı) derecesi hastadan hastaya değişkenlik gösterir.
Yeni üretilen trombositlerin daha büyük boyutlarda olması nedeniyle ölçülen MPV değerleri, normalin daha üzerinde tespit edilebilir.
Hastalığın bulguları arasında yaşla birlikte değişkenlik söz konusudur. Sağlık durumu iyi bir çocukta, toplu iğne başı büyüklüğünde kanamaların ve morlukların ortaya çıkması hastalığa bağlı oluşan sık karşılaşılan bulgulardan biridir. Erişkin yaş grubunda ise belirtiler bazen ortaya çıkmaz ve başka nedenlerle yapılan kan sayımı testleri sonucunda bu hastalığa yönlendirici bulgular tesadüfen tespit edilebilir.
Hastalığın seyri esnasında küçük kanamalar ve morluklara ek olarak trombosit sayısının aşırı düştüğü durumlarda meydana gelebilecek kafa içi kanamalar gibi ciddi seyirli hadiseler ortaya çıkabileceği için dikkatli olunmalıdır.
• Bernard Soulier Sendromu
Nadir görülen ve mutasyonlara bağlı olarak genetik geçiş gösteren bir hastalık olan Bernard Soulier sendromunda aşırı büyük trombositler oluşur ve bu trombositler sayıca azdırlar. Genetik geçiş göstermesi sebebi ile hastalığın tanısında ailede benzer rahatsızlığa sahip bireylerin varlığının irdelenmesi önem arz eder.
Hastalığın seyri esnasında purpura olarak adlandırılan üzerine basıldığında solmayan küçük deri döküntüleri oluşabilir. Purpuraya ek olarak ağız, diş etleri ve burunda kanama meydana gelebilir. Kanamanın nedeni, trombositlerin sayısının yetersizliği ve tam olarak fonksiyon gösterememelerinden kaynaklanır.
Bu hastalardan alınan kan mikroskop yardımıyla incelendiğinde, büyük ve düzensiz yapıya sahiptrombosit hücreleri görülebilir. Normalde kan dolaşımındaki en küçük hücreler olan trombositlerin bu hastalıkta boyutu neredeyse kırmızı kan hücreleri kadardır. Bu durum MPV yüksekliğinin tespit edilmesi ile sonuçlanır.
Bu hastalıkta kanama kontrolünü sağlanması amacıyla hekimin uygun görmesi halinde oluşmuş pıhtıların erimesini engelleyici ilaçlar kullanılabilir.
• Wiskott-Aldrich sendromu
X kromozomu üzerinden geçiş gösteren ve bağışıklık sisteminin yetersizliğinin oluştuğu bu hastalık, kırmızı, kaşıntılı ve döküntülü deri lezyonlarına (egzema) ek olarak trombositlerin boyutlarının küçülmesi ve sayılarının azalması ile karakterizedir. Bu hastalarda otoimmün olarak sınıflandırılan hastalıklar ve çeşitli kötü huylu hastalıklar rahatsızlık tablosuna eklenebilir. Wiskott-Aldrich hastalarında en sık olarak karşılaşılan kötü huylu hastalık ise lenfomadır.
Bu hastalarda savunma hücrelerinin fonksiyonlarında meydana gelen anormallik nedeniyle menenjit, orta kulak enfeksiyonları, sinüzit ve akciğer enfeksiyonlarının görülme sıklığında artış meydana gelir. Bu enfeksiyonlar tekrar tekrar ortaya çıkma eğilimindedirler ve bazen yaşamı tehdit edici şekilde ciddi seyir izleyebilirler.
Trombositlerin ömrü Wiskott-Aldrich hastalığına sahip bireylerde normal bireylere kıyasla yarıya düşmüştür. Ömrü kısa olan trombositlerin yerine yenilerinin yapılmasında ise bir bozukluk mevcuttur.
Bu hastalık için belirlenen tanı kriterleri arasında trombosit sayısının milimetreküpte 100 binin altında olması ve ortalama hacimlerinin 7,5 femtolitreden düşük olması yer alır. Sayıca az ve küçük boyuttaki trombositler, bu hastalarda ölçülen MPV değerinin alt sınır olan 7-7,5 femtolitreden daha düşük tespit edilmesine neden olur.
Wiskott-Aldrich hastalarında, dalağın çıkarılması sonrasında trombositlerin sayısında ve hacminde bir artış meydana gelebilir ancak trombositler ile ilgili bu parametrelerin normal olarak kabul edilebilen değerlere ulaşması beklenmez.
• Aplastik anemi
Aplastik anemi, kemik iliğinde bulunan ve kan dolaşımında yer alan hücrelerin üretiminden sorumlu olan kök hücrelerdeki azalmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir hastalıktır. Hatalığın nedeni radyasyon, ilaçlar, çeşitli kimyasallar ya da viral hastalıklar olabileceği gibi birçok hastada altta yatan neden tespit edilemeyebilir.
Kemik iliğinin yerini yağ dokusunun kapladığı bu hastalıkta, kırmızı kan hücrelerinin üretiminin yapılamamasına bağlı olarak kansızlık bulguları olan halsizlik, bitkinlik, cildin kırmızı yerine daha soluk görünmesi gibi belirtiler oluşabilir. Savunma hücrelerinin üretimindeki azalma ise ağır seyirli enfeksiyon hastalıklarına zemin hazırlayabilir.
Trombosit hücrelerinin üretilmesindeki azalmaya bağlı olarak deri ve mukozalarda kanamaların oluştuğu tespit edilebilir. Hatta bu kanamalarla hastalığa dair ilk bulgu olarak karşılaşılabileceği için dikkatli olunmalıdır. Aplastik anemi hastalarında, trombositlerin sayıları azalmış ancak dış görünümleri ve fonksiyonları normal tespit edilir. Trombositlerin sayısının azlığı, MPV değerinin normal sınır değerinden daha düşük tespit edilmesine neden olabilir.