Ertuğrul Özkök'n köşe yazısı
Bu 4 insanı unuttunuz değil mi
Demokrasi en iyi rejimdir değil mi...
Hiç şüphesiz.
Daha iyisini bulamadığımız sürece de öyle olacak.
Bunda herhalde mutabıkız da, şu ikinci cümleye ne diyeceğiz...
Demokrasi aynı zamanda en vefasız ve acımasız rejimdir.
En sofistike düşünenleriniz, “Demokrasinin acıma ve vefa fiili ile bir ilişkisi olamaz” diyecektir.
Veya totaliter rejimleri önümüze koyup, “Bundan da mı acımasız” diyecektir.
Doğrudur.
Ama geçen çarşamba günü Financial Times ve Wall Street Journal gazetelerinin birinci sayfalarında iki büyük haberden birini okurken, içimden bu cümle geçti.
Demokrasi aynı zamanda en acımasız ve en vefasız rejimdir.
* * *
Avrupa bankacılık otoritesi geçen salı günü bankalarla ilgili bir dizi kararlar aldı.
Bu kararları okurken “deja vu” duygusu yaşadım.
“Ben bu kararları bir yerlerden hatırlıyorum” diye düşündüm.
Tabii ya, biz bunları bundan tam 10 yıl önce yaşadık.
Bankalarımız sapır sapır dökülüyordu. Millet bankaların kapısına dayanmıştı.
İşte o günlerde 3 insan hayatlarının belki de en önemli kararını aldılar.
Üçü de seçilmiş siyasetçiydi.
Hatırladınız değil mi.
Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’den söz ediyorum.
Aldıkları en önemli karar, ellerindeki sandıktan aldıkları yetkilerin bir bölümünü seçilmemiş bir insan ve atanmış özerk kurumlara devretmekti.
Ekonominin katı gerçekleriyle, siyasetin en katı gerçekleri arasına bir Çin Seddi çektiler.
Kemal Derviş’i ekonomiden sorumlu devlet bakanı yaptılar. Özerk kurumlara “Doğru olanı yapın” dediler.
Peki ne oldu...
Türk ekonomisi 24 Ocak Kararları’ndan sonraki en önemli tedavisine başladı.
Ve başardı.
Buraya kadar ekonominin katı gerçekleriydi.
Bir de siyasetin ve demokrasinin acı gerçekleri vardı.
* * *
Bu insanları yerden yere vurduk.
Etmedik hakaret bırakmadık.
Seçimde en ağır bedeli ödettik.
Ecevit yalnız ve küskün öldü.
Mesut Yılmaz kenara çekildi.
Devlet Bahçeli, bütün bunları bir mağduriyet ağıdına dönüştürmeden siyasetine aynı ağırbaşlılıkla devam etti.
Kemal Derviş, “Bu politika bana göre değil” deyip siyasetten ayrıldı.
Hemen hepsi, “başarısızlıkla, beceriksizlikle” damgalandı.
* * *
Şimdi Avrupa ekonomi tarihi bir kere daha yazılıyor.
Orada yazılanlara bakıyorum, Türkiye, bunları 10 yıl önce yapmış.
Üstelik yönetimde bir koalisyon olduğu halde yapmış.
Bugün müflis durumuna düşen batık Yunanistan’ın, böylesine kara günlerinde bile alamadığı cesur ve acıtıcı kararları gözünü kırpmadan almış.
Diyorum ya, Türkiye’ye 10 yıl kazandırmış.
Bugün ekonomik kriz dalgaları Türkiye’yi teğet geçiyorsa, Avrupa’nın burnundan kıl aldırmayan dev bankaları domino taşları gibi birbirlerinin üstüne yıkılırken, Türk bankalarının değerine her yıl üç-beş yüz milyon dolar daha ekleniyorsa, bilin ki bunda o 4 insanın hakkı büyüktür.
* * *
SONUÇ: Demokrasi en acımasız ve en vefasız rejimdir.
Ama daha iyisi bulununcaya kadar en iyisidir.
Vefa, demokrasinin sadece idam edilen kahramanları için geçerli bir duygu olmamalıdır.
Ekonomisi için cesur kararları zamanında alan kahramanları da unutmamak gerekir.
Şimdi size demokrasinin unuttuğu bir “vefa anıtı” listesi vereceğim.
- 24 Ocak Kararları’nı alan Süleyman Demirel.
- O kararları askeri dönemde ve sonrasında cesaretle uygulayan, yepyeni ufuklar açan Turgut Özal.
- Yukarıda saydığım 4 isim.
- Tabii ve hiç şüphesiz ki, o kararları taviz vermeden cesaretle sürdüren Tayyip Erdoğan.
* * *
Yakın tarih hepimize çok iyi gösterdi.
İyi giden bir ekonominin üzerine totaliter, otoriter bir rejim inşa etmek mümkün.
Ama kötü giden bir ekonominin üzerinde demokrasiyi yaşatmak o kadar kolay olmuyor.
Yani o insanlara da vefasızlık etmeyelim diyorum...
Hürriyet