Küresel ısınma nedeniyle su ürünlerinin neredeyse tüm dünyanın en önemli konusu haline geldiğini belirten Rektör Özdemir, “Ülkemiz son yıllarda sanayi, teknoloji, bilişim ve hizmet sektörüne yoğun yatırımlar yapsa da hala bir ölçüde tarım ülkesi görünümünü de korumaktadır. İş gücünün 21’i tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Tarımsal üretim ise ülkelerin coğrafi konumları, kültürü ve sosyo-kültürel yapısına göre şekillenmektedir. Bu anlamda üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balıkçılığın tarımsal üretim içinde çok önemli bir yerinin olduğunu görüyoruz. Kıyılarımızda yaşamını sürdüren, geliri ülke ortalamasının altında olan kırsal nüfus için küçük teknelerle yapılan küçük ölçekli balıkçılık temel geçim kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda ülkemizde balıkçılık sektöründe yaklaşık 50 bin kişinin doğrudan, bir bu kadar kişinin de dolaylı olarak istihdam edildiğinin altını çizelim. Ancak sayısal olarak baskın olan bu grubun avdan çok az pay alarak, yönetimdeki etkinliğinin çok düşük olduğunu görüyoruz. Az sayıdaki büyük ölçekli balıkçılık yapan teknelerin ise tam tersine avdan aldıkları payın yüksek olduğunu, balıkçılık yönetiminde etkinliklerinin yüksek olduğunu söylemek mümkün” dedi.
Ekonomik anlamda Türkiye balıkçılığında Karadeniz’in ön plana çıktığını belirten Özdemir, “Toplam avın yüzde 70’i Karadeniz’den, yüzde 25’inin Marmara Denizi ve Ege Denizi’nden (yarı yarıya), yüzde 5’inin ise Akdeniz’den elde edildiğini görüyoruz. Bugün hemen kıyısında bulunduğumuz Marmara Denizi’nin balıkçılık içindeki payının yüzde 12,5 olması önemli. Zira Marmara Denizi, ülkemizi çevreleyen diğer denizlerin hepsinden daha küçük ve etrafında yoğun yerleşim yerleri ile sanayi tesislerine bağlı olarak daha fazla kirliliğe maruz kalmaktadır. Buna rağmen bu oranda balıkçılığa katkı sağlamasını önemli görüyorum. Yıllar itibarıyla avcılık içinde değerli balıkların oranının azaldığını, küçük cüsseli daha az değerli türlerin oranının ise arttığını hepimizin artık fark ettiğini ifade etmek isterim” ifadelerini kullandı.
Dünyada kişi başına ortalama balık tüketiminin 15 kilo civarında seyrettiğine dikkat çeken Özdemir, “Bizde ise durum neredeyse dünya ortalamasının 1/3’i civarında, yani 5-6 kg civarında. İnsanların gelir seviyesi arttıkça sağlıklı beslenmeye ilgileri artmakta ve bu bağlamda balık tüketimine yöneldikleri bilinen bir eğilim. Ancak bu talebi sadece yetiştiricilikten karşılamanın mümkün olamayacağı da ortada. Bu durumda yapmamız gereken denizlerdeki balık stoklarımızı korumak, mümkünse zenginleştirmek, sürdürülebilirlik prensiplerine göre avlamak. Bunu da balıkçılık sektörünün tüm paydaşlarını, etkin katılımcılık prensiplerini dikkate alarak bir araya getirmek yoluyla yapmak en doğru yol olacaktır. Zira sorunu çözmek için, soruna taraf olanların da katkısını almak, onları da çözümün parçası haline getirmek gerek. Bu bağlamda hem küçük ölçekli hem de endüstriyel balıkçılarımızın karar alma süreçlerine etkin katılımlarının sağlanması, ülkemiz balıkçılığının yönetilmesinde üniversitelerimizin ürettiği bilimsel bilgiden daha çok yararlanılması gerektiğini düşünüyorum. Böylece hem tarımsal üretim içindeki balıkçılığın payını koruyabileceğimizi hem de tüketici taleplerini daha dengeli bir şekilde karşılayabileceğimizi ifade etmek isterim“ dedi.